CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, köklü geçmişine, kurucu değerlerine sahip çıkmak yerine, Meclisin fesih yetkisini bir kişiye, üstelik hiçbir gerekçe göstermeden verilmesini istemiştir. Bu anlayış millî irade üzerine düşen en büyük gölgedir ve millî iradenin reddidir. Tarih, milletin egemenliğini bir şahsa teslim etmenin yolunu açan milletvekillerini elbette ve asla unutmayacaktır. Rahatsız olduğunuzu biliyorum, vicdan azabı çektiğinizi de biliyorum. Millî iradeye saygı göstermediğinizi de biliyorum ama beni dinlemek zorundasınız. "Millî irade, millî irade" diyorsunuz, millî iradeyi satıyorsunuz! Millî irade varsa, millî irade burada tecelli etmiştir. Hiçbir makam, hiçbir mevki, hiçbir kişi, hiçbir sınıf bu Türkiye Büyük Millet Meclisini feshedemez. Nokta. Bu kadar. Feshedemez” dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM’nin Açılışının 97.Yıldönümü-Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı Özel Oturumunda yaptığı konuşma şöyle:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izlemekte olan değerli yurttaşlarım, sevgili çocuklar; hepinizi saygıyla selamlıyor, Miraç Kandili’nizi ve bayramınızı içtenlikle kutluyorum.
BU GAZİ MECLİS TÜRKİYE MİLLÎ TARİHİNİN BAŞLANGICI VE BİZZAT TÜRKİYE HALKININ VÜCUDA GETİRDİĞİ BİR HARİKADIR
Değerli milletvekilleri, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1920’de, 97 yıl önce bugün, bu saatlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Ulus’taki ilk binasına adımını attığı anda hissettiklerini şöyle anlatır: "23 Nisan Cuma günü, öğleden sonra, takriben saat ikide, Meclis binasının kapısından girerken günlerden ve gecelerden beri bütün mevcudiyetimi işgal eden efkâr ve duygusallık içinde bulunuyordum. Ancak içeriye gelip Meclis salonunu dolduran milletvekillerinin emniyet ve itimat eden bakışlarıyla bana yönelmiş olduklarını gördüğüm zaman, teşebbüsümüzün milletin amaçlarına tamamen uygun olduğunu bir kere daha idrak ettim ve artık, benimle fikir ve amaçta ortak milletimizi temsil eden bu kader arkadaşlarımla beraber çalışacağımdan ötürü bahtiyarım." diyor. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk için 23 Nisan -yine onun deyimiyle- Türkiye millî tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktası; bütün bir cihanı husumete karşı kıyam eden Türkiye halkının Türkiye Büyük Millet Meclisini vücuda getirmek hususunda gösterdiği harikadır.
Evet, hepimizi çatısı altında toplayan bu Gazi Meclis Türkiye millî tarihinin başlangıcı ve bizzat Türkiye halkının vücuda getirdiği bir harikadır. Ayrıca, 23 Nisan 1920’nin Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklarımıza armağan edilmesi aynı zamanda cumhuriyetimizin de her zaman bir çocuk kadar saf, temiz ve yalın kalacağına duyulan inancı ifade eder. Milletimizin Türkiye Cumhuriyeti’ne duyduğu sevgi ve bağlılığın kaynağında da bu inanç vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Mücadele’yi yönetmesi nedeniyle dünyada “Gazi Meclis” unvanına sahip tek parlamento olan Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu ilk günden itibaren hükûmetin denetlenmesi görevini kararlılıkla sürdürdü. Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri Kurtuluş Savaşı’nın en kritik dönemlerinde dahi, Kurtuluş Savaşı’nın en kritik dönemlerinde dahi denetim sorumluluklarından ödün vermediler. Örneğin, Sinop Mebusu Şerif Bey’in bakanlıklardaki bazı memurların görevlerinden azledilmesi hakkında verdiği istizah takriri, yani gensoru önergesinin 5 Temmuz 1920 tarihindeki görüşmelerinde bazı iç Ege kasabaları Yunanlılar tarafından işgal ediliyordu. Şerif Bey en yaşlı üye sıfatıyla 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasını yapan kişidir, bu Gazi Meclisin kutsal çatısının altında yankılanan ilk nutuk, Sinop Mebusu Şerif Bey’in nutkudur. Haziran 1920’de Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey, Ankara Erkek Öğretmen Okulunun başka bir yere nakledilmesiyle ilgili sözlü soru önergesini dönemin Millî Eğitim Bakanına yönelttiğinde aralarında İsmet İnönü’nün de bulunduğu bazı millî mücadele kahramanları hakkında İstanbul’da kurulan harp mahkemesi idam kararı almaya hazırlanıyordu.
Değerli milletvekilleri, bu örnekleri şunun için veriyorum: En zor koşullarda bile Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükûmeti denetleme görevini yapmış ve hiç kimse kürsüye çıkıp "Memleket savaş hâlinde, siz soruları niçin soruyorsunuz?" ya da "Bu gensoruyu niçin veriyorsunuz?" diye sormamıştır. Çünkü bu onurlu milletvekilleri hükûmet üzerinde denetim görevlerini yaparak Parlamentoya saygınlık kazandırmışlardır. Milletvekillerinin sözlü ve yazılı soru önergeleri ile gensoru önergeleri yoluyla denetim yetkilerini kullanmaları bazı küçük tartışmalar dışında sorun edilmemiş, asla ayak bağı olarak nitelendirilmemiştir.
BEN BU MECLİSİN İTİBARINI KORUMAK, ALDIĞIM HER OYUN HAKKINI VERMEK ZORUNDAYIM
Bugün gelinen noktaya bakalım sayın milletvekilleri: Yüksek Seçim Kurulu tarafından meşruiyeti tartışılır hâle getirilen “Mühürsüz Seçim"le bizler yani biz milletvekilleri bu kürsüye çıkıp bir bakana bir sözlü soru dahi soramayacağız. Soruyu sorsak dahi sayın bakan bu kürsüye çıkıp bizlerin sorularına cevap verme tenezzülünde dahi bulunmayacaktır. Yaratılan bu acı tabloyu vicdanı sızlayan herkesin iyi duymasını isterim.
Değerli milletvekilleri, bu bağlamda millî mücadelenin hemen sonrasında müzakerelerine başlanan yeni anayasa tartışmalarını da hatırlatmakta fayda görüyorum. Tarihimizi iyi bileceğiz. Tarihimizi iyi bileceğiz ki geleceği iyi inşa edelim.
23 Mart 1924, 1924 Anayasası görüşülür ve Anayasa’nın 25’inci maddesi, öneri şöyledir: "Meclisin kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi Cumhurbaşkanı da Hükûmetin değerlendirmesini aldıktan sonra gerekçesini Meclise ve millete bildirmek şartıyla seçime karar verebilir." Dönemin milletvekilleri, bu görüşülürken, Hükûmetin değerlendirmesini almak ve gerekçesini Meclise ve millete açıklama zorunluluğuna rağmen fesih yetkisine karşı çıkmışlardır. Örneğin Saruhan Mebusu Reşat Bey kürsüye çıkıp şunları söylemiştir, 1924’te: "Gazi Paşa hazretleri katiyen emin olsunlar ki millet, yine kendi tabir ve tavsiyeleriyle veçhile hâkimiyetlerinden bir zerresini ismi ve makamı ne olursa olsun ve kim olursa olsun hiçbir makama, ferde tevdi ve teslim etmeyecektir." Mahmut Esat Bey yine kürsüye çıkar "Dünyanın hangi köşesinde, hangi devlet teşkilatında hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu anlayışının tecellisi Meclisi feshedilebilmektedir? Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyoruz, sonra bu kadar büyük bir kuvveti Cumhurbaşkanı feshedebilmektedir. Bunu doğru bulmuyoruz." diye itiraz eder. Saraçoğlu Şükrü Bey bize…
(AKP sıralarından gelen itirazlar üzerine- Rahatsız olduğunuzu biliyorum, vicdan azabı çektiğinizi de biliyorum. Millî iradeye saygı göstermediğinizi de biliyorum ama beni dinlemek zorundasınız. Beni dinlemek zorundasınız. "Millî irade, millî irade" diyorsunuz, millî iradeyi satıyorsunuz! Millî irade varsa millî irade burada tecelli etmiştir. Hiçbir makam, hiçbir mevki, hiçbir kişi, hiçbir sınıf bu Türkiye Büyük Millet Meclisini feshedemez. Nokta. Bu kadar. Feshedemez.
Sayın Başkan… Ben bu Meclisin itibarını korumak zorundayım. Ben aldığım her oyun hakkını vermek zorundayım. Ben millî iradeye saygı göstermek zorundayım.)
Saraçoğlu Şükrü Bey çıkar kürsüye, "Bize, tarih, hukuk, ihtilal açıkça gösteriyor ki bugün Millet Meclisinin kişiliğinde toplanmış haklarından hiçbir şey geriye doğru döndürülemez." der ve 25’inci madde oylanırken reddedilir.
Tarih böyleyken Türkiye Büyük Millet Meclisi, köklü geçmişine, kurucu değerlerine sahip çıkmak yerine, Meclisin fesih yetkisini bir kişiye, üstelik hiçbir gerekçe göstermeden verilmesini istemiştir.
Bu anlayış millî irade üzerine düşen en büyük gölgedir ve millî iradenin reddidir. Tarih, milletin egemenliğini bir şahsa teslim etmenin yolunu açan milletvekillerini elbette ve asla unutmayacaktır.
Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı yurt dışına çıktığında veya görevinden geçici olarak ayrıldığında ona zatı aliniz vekâlet ediyordu çünkü siz seçimle gelen bir milletvekilisiniz.
Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına da seçimle geliyorsunuz. Millî iradenin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil ediyorsunuz. Aynı zamanda, tüm parti gruplarına karşı da tarafsızlığınızı korumak zorundasınız. Üzülerek ifade edeyim ki: Yeni tek adam rejiminde siz, Sayın Cumhurbaşkanına vekâlet edemeyeceksiniz. Daha acı olanı ise, Sayın Cumhurbaşkanına vekâleti seçimle gelen bir kişi değil, atama ile gelen bir başkan yardımcısı yapacaktır. Bizim tarihimizde bu durum, darbe dönemlerine uygun bir uygulamadır. Bu acı gerçeğin, bu geriye gidişin de unutulmaması gerekir.
BUGÜN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BÜYÜK BİR İTİBAR KAYBINA UĞRAMIŞ, YETKİLERİ ALINMIŞTIR
Değerli milletvekilleri, bu Meclis kuruluşunda liyakate dayalı bir devlet yönetiminin Türkiye’nin bekası açısından ne kadar önemli olduğunu bilen bir Meclistir. Yani ülkeyi yönetenlerin işi ehline vermeleri kuralını öngörmüştür. Devlette liyakat sisteminin kurallarını keyfî uygulamalara yol açmaması açısından hep bu Meclis belirlemiştir. Yürütme organı da bugüne kadar bu kuralları esas alarak atama yapmıştır. Şimdi, üzerine YSK tarafından şaibe düşürülen “Mühürsüz Seçim”le bu yetki de Türkiye Büyük Millet Meclisinin elinden alınmıştır. Böylece, devlet yönetiminde liyakat değil keyfî yönetim anlayışının egemen olmasının yolu açılmıştır.
Sayın Başkan, üzülerek ifade edeyim ki bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük bir itibar kaybına uğramıştır, yetkileri alınmıştır. O kadar ki, Yüksek Seçim Kurulu dahi Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı kanuna uymamayı kural edinmekte, kanunsuzluğu meşru hâle getirmektedir. Bir Parlamentonun bu duruma düşmesi gerçekten de çok dramatik bir tablodur.
Değerli milletvekilleri, bu Meclisi yaralayan, millî iradeyi sakatlayan bir başka gerçek de uygulanan yüzde 10 seçim barajıdır. Yüzde 10 seçim barajı millî egemenliği hiçe sayan, yurttaşlarımızın tercihlerini görmezden gelerek temsiliyet haklarını çalan ve iktidarda kalmak için her şeyi reva gören çarpık bir zihniyetin ürünüdür. Darbecilerin getirdiği bu düzenlemeyi savunanların darbecilerle aynı paralelde olduklarını da unutmamak gerekir.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum değerli milletvekilleri.
-TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın açıklamaları üzerine tekrar kürsüye gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
Sayın Başkan, duyarlılığınız için teşekkür ederim.
Ben Türkiye’yi seçimle gelenlerin yani millî iradeyle gelenlerin yönetmesini isterim. Sayın Cumhurbaşkanı seçimle gelmiştir. Seçimle gelen bir yurttaşın, bir vatandaşın, bir cumhurbaşkanının yerine vekâlet edecek kişinin de seçimle gelmesi lazım. Eğer seçimle gelmiyorsa millî iradenin saygınlığına gölge düşmüş olur. Seçimle geliyor Sayın Başkan, milletvekili; Sayın Başkan tarafsız, cumhurbaşkanının da tarafsız olması lazım. Ancak ve ancak darbe dönemlerinde seçimle gelmeyenler Türkiye’yi yönetmiştir. Seçimle gelmeyenlerin Türkiye’yi yönetmesi, bir gün bile olsa, bir saat bile olsa, bir dakika bile olsa, bir saniye bile olsa bizim kabul edeceğimiz bir demokratik anlayış değildir. Nokta.
-Başbakan Binali Yıldırım’ın, anayasa değişikliğine yönelik eleştirilerini yanıtlaması üzerine 3. kez kürsüye gelen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
Başbakanın yaptığı açıklamayı dikkatle dinledim. Sayın Numan Kurtulmuşun vekalet etmesi bizim reddettiğimiz bir olay değil. Neden? Çünkü Hükûmet Parlamentoya geldi ve Parlamentodan güvenoyu aldı.
Hükûmetin Parlamentodan güvenoyu almasında bir sorun yok.
İki: Kim olursa olsun -ister muhtar ister belediye başkanı ister milletvekili ister başbakan ister cumhurbaşkanı- gücünü millî iradeden almıyorsa reddediyoruz.
Meclisin feshi… Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı burada mı bilmiyorum.
9 Ocakta bu kürsüde bir açıklama yaptı. Niye Meclisin tutanaklarına bakmıyorsunuz? "Meclisi fesih yetkisi vardır bugünkü Anayasa’da da." diyor. Ben mi söylüyorum? Sizin Bakanınız söylüyor. Kim söylüyor? Adalet Bakanı söylüyor. Fesih yetkisi var, evet, var, bugünkü Anayasa’da da var ama gerekçe lazım. Hükûmet hangi koşullarda kurulacaksa onunla ilgili düzenlemeler var. Şimdi, siz kalkıyorsunuz, diyorsunuz ki: "Fesih yetkisi yok." Çocuk mu kandırıyorsunuz Allah aşkına? Bal gibi fesih yetkisi var ve biz buna karşıyız.